Lie
Sorunu sor hemen cevaplansın.
lie teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- yalan söylemek
Örnek Cümle:
Yalan söylemek yanlıştır.
-To tell a lie is wrong.
Örnek Cümle:
Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
-Telling lies is a very bad habit.
- uzanmak
Örnek Cümle:
Tom bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.
-Tom did nothing but lie in bed all day.
Örnek Cümle:
Bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.
-He did nothing but lie in bed all day.
- yatmak {f}
Örnek Cümle:
İşte sorun burada yatmaktadır.
-That's where the problem lies.
Örnek Cümle:
Ben birkaç dakika için yatmak istiyorum.
-I'd like to lie down for a few minutes.
- palavra {i}
- yalan
Örnek Cümle:
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
-Parents teach their children that it's wrong to lie.
Örnek Cümle:
O, yalan söylediğini itiraf etti.
-He made an admission that he had lied.
- yatış {i}
- kandırmak {f}
- konum {i}
Örnek Cümle:
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
-He lost his position just because he refused to tell a lie.
- (lay, lain, ly.ing) {f}
- yalan söyleme {i}
Örnek Cümle:
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
-Parents teach their children that it's wrong to lie.
Örnek Cümle:
Yalan söylemek iyi değildir.
-It is not good to tell a lie.
- durum {i}
Örnek Cümle:
Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
-What reason could I possibly have to lie to you?
- bulunmak
- ya
- yasal olmak {f}
- mideye oturmak {f}
- kalmak
- durmak, kalmak, olmak {f}
- uzan {f}
Örnek Cümle:
Ada Japonya'nın batısına doğru uzanır.
-The island lies to the west of Japan.
Örnek Cümle:
Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
-As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- duruş {i}
Örnek Cümle:
Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
-When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
- mevki {i}
- balığın gizlendigilie down yatmak
- yer almak
Örnek Cümle:
Nagoya Tokyo ve Osaka arasında yer almaktadır.
-Nagoya lies between Tokyo and Osaka.
Örnek Cümle:
Şehir bir dağın eteğinde yer almaktadır.
-This city lies at the base of a mountain.
- durmak
- (down ile) yatmak
- mevki hayvan ini
- vaki olmak
- uzan(mak)
- Duruş, yatış, fetüsün uzun ekseni il annenin uzun ekseni arasındaki münasebeti belirtmekte kullanılan obstetrik terim (Tıp)
- yalan şöyle
- yalandır
- kaşkariko
- lie down
- yatmak
Ben yatmak istiyorum.
-I'd like to lie down.
Ben birkaç dakika için yatmak istiyorum.
-I'd like to lie down for a few minutes.
- lie down
- uzanmak
Uzanmak ve bir süre dinlenmek istiyorum.
-I want to lie down and rest for a while.
Birkaç dakika uzanmak istiyorum.
-I want to lie down for a few minutes.
- lay
- sermek
- lie down
- yat
Solgun görünüyorsun. Derhal yatağa uzansan iyi olur.
-You look pale. You had better lie down in bed at once.
Ben yatmak istiyorum.
-I'd like to lie down.
- lie snug
- gizli kalmak
- lie at death's door
- (deyim) bir ayağı çukurda olmak
- lie about
- tembellik etmek
- lie about
- aylaklık etmek
- lie algebra
- lie cebiri
- lie behind
- arkasında gizli olmak
- lie detector
- yalan makinesi
Dan yalan makinesi testine girmekte ısrar etti.
-Dan insisted on taking a lie detector test.
- lie down on command
- emirle yat
- lie group
- lie grubu
- lie in
- sabah geç sögenlere kadar uyumak
- lie in one's teeth
- korkunç yalanlar söylemek
- lie in wait
- pusuya yatmak
- lie like a trooper
- çok yalan söylemek
- lie low
- gizlenmek
- lie low
- saklanmak
- lie off
- gemi açıkta yatmak
- lie off
- alargada yatmak
- lie over
- ertelenmek
- lie under oath
- yeminliyken yalan söyle
- lie 1
- 1 yalan
- lie 2
- 2 yalan
- lie about
- tembellik etmek, aylaklık etmek
- lie above
- Yukarıda yalan
- lie around
- tembellik etmek, aylaklık etmek
- lie at anchor
- bakar yalan
- lie awake
- uyanık yalan
- lie close
- yakın yalan
- lie in
- mevcut olmak , kaim olmak , -e bağlı olmak
- lie in
- doğurmak
- lie in
- Yataktan çıkmama, yatakta kalma işi
- lie in
- sabahları yapılan yatak keyfi
- lie in state
- cenazenin açık tabut içinde teşhir edilmesi
- lie in the sun
- güneşte uzanmak
- lie ing
- ıng yalan
- lie of
- bir yalan
- lie one´s way out of s.t
- yalan söyleyerek bir işten sıyrılıvermek
- lie over
- beklemek, ertelenmek
- lie over
- gecikmeli olarak ödemek
- lie prone
- yalan eğilimli
- lie under
- altına yatmak
- lie with
- 1)birinin elinde olmak,birine bağlı olmak 2)cinsel ilişkide bulunmak
- lie-in
- Geç vakte kadar yatma, yatakta kalma
- lie abed
- geç kalkan kimse
- lie about
- (Fiili Deyim ) bulunmak , bir yerde durmak
- lie about someone
- biri hakkında yalan söylemek
- lie back
- dinlenmek
- lie back
- sırtüstü yatmak
- lie behind
- nedeni olmak
- lie behind
- -in ardında yatmak, -in ardında gizli olmak
- lie behind
- yol açmak
- lie behind
- altında yatmak
- lie by
- (Fiili Deyim ) yakınında bulunmak
- lie doggo
- ölü numarası yapmak
- lie doggo
- (Fiili Deyim ) sesini çıkarmadan durmak , kıpırdamamak
- lie doggo
- kıpırdamamak
- lie doggo
- ölmüş gibi yatmak
- lie dormant
- etkin olmamak
- lie dormant
- hareketsiz yatmak
- lie dormant
- yararlanılmamak
- lie dying
- ölüm döşeğinde olmak
- lie fallow
- (isim) nadasa bırakılmış olmak
- lie fallow
- nadasa bırakılmış olmak
- lie fallow
- boş kalmak
- lie flat
- (Fiili Deyim ) yere uzanıp yatmak
- lie hard on
- (Fiili Deyim ) 1- mideye oturmak 2- yük olmak , sıkıntı vermek
- lie heavy on smb
- ağırlık vermek
- lie heavy on smb
- yüklenmek
- lie in
- (Fiili Deyim ) 1- doğurmak 2- mevcut olmak , kaim olmak , -e bağlı olmak
- lie in
- (deyim) yatakta kalmak,gec kalmak. a lie-in gec kalkma,yatak keyfi
- lie in
- loğusa olmak
- lie in
- geç vakte kadar yatmak
- lie in ambush
- pusuya yatmak
- lie in ambush for smb
- pusu kurmak
- lie in ruins
- mahvolmak
- lie in ruins
- harap olmak
- lie in ruins
- harabeye dönmek
- lie in wait
- pusuda beklemek
- lie in wait for
- pusu kurmak
- lie in wait for
- pusuya yatmak
- lie low
- ortalıkta görünmemek
- lie low
- niyetini gizlemek
- lie low
- göze batmamaya çalışmak
- lie low
- susup beklemek
- lie off
- uzakta demirlemek
- lie off
- ara vermek
- lie off
- den. alargada yatmak
- lie on
- (Fiili Deyim ) -nın üzerine düşmek , -e bağlı olmak
- lie one's way out of
- yalan söyleyerek bir işten sıyrılıvermek
- lie over
- sarkmak
- lie over
- (Fiili Deyim ) ödenmemiş olarak kalmak
- lie over
- muallakta kalmak
- lie prone !
- (Askeri) Tam siper
- lie sick
- hasta yatmak
- lie still
- hareketsiz yatmak
- lie still
- kımıldamamak
- lie to
- rüzgârı karşısına alıp durmak
- lie to
- (Fiili Deyim ) faça edip beklemek
- lie under
- (Fiili Deyim ) altında kalmak
- lie under a suspicion
- şüphe edilmek
- lie under a suspicion
- zan altında kalmak
- lie under oath
- yeminliyken yalan söylemek
- lie up
- (Fiili Deyim ) 1- istirahat etmek 2- (hastalık nedeniyle) yatakta yatmak
- lie up
- istirahat etmek
- lie up
- saklanmak
- lie up
- tersanede yatmak
- lie up
- yatmak
- lie up
- dinlenmek
- lie with
- (Fiili Deyim ) 1- birlikte yatmak 2- cinsel ilişkide bulunmak
- lie with
- cinsel ilişkiye girmek
- lie with
- sevişmek
- lay
- {f} (dikkatle) koymak
- lay
- {f} yere koymak ve kullanım için hazır pozisyona getirmek
- lying
- yatış
- lain
- uzan
Bu çime ilk kez uzandım.
-This is the first time I've ever lain on this grass.
- lain
- f., bak. lie
- lain
- uzanmak
- lay
- {i} yumurtlamak
- lay
- (Askeri) gitmek">(Askeri) gitmek
- lay
- yatırmak
- lying
- loğusalık
- lying
- {i} yalan söyleme
O yalan söylemeye çekinmez.
-He has no scruples about lying.
Tom Mary'ye yalan söylemeyi sürdüremedi.O sadece ona gerçeği söylemek zorunda olduğunu hissetti.
-Tom couldn't keep lying to Mary. He felt he just had to tell her the truth.
- lying
- {f} uzan
Tom elma ağacının altında çimin üzerinde uzanıyor.
-Tom is lying on the grass under an apple tree.
Köpeğimi bahçemizdeki ağacın altında uzanırken buldum.
-I found my dog lying under the tree in our yard.
- lying
- {i} yalancılık
- lay
- koymak
Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
-The suspect had to lay all his things on the table.
Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
-The suspect had to lay all his personal effects on the table.
- lay
- yatmak
- lay
- {i} hal
Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
-The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
Leyla karşı konulmaz hale geldi.
-Layla became irresistible.
- lay
- yatma
Sırtüstü yatmanı ve dinlenmeni istiyorum.
-I want you to lay back and relax.
- lay
- {i} (yumurta) yumurtlamak
- lay
- bir halatın bükümü veya büküm tarzı
- lay
- bahse girmek
- lay
- {f} (halı) döşemek
- lay
- {f} yerleştirmek
- give the lie to
- yanlış olduğunu göstermek
- lay
- arazi yapısı
- lay
- yumurtlamak (yumurta)
- lay
- yakalamak
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
-Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
- lay
- kaymak
- lay
- harcamak
- lay
- emretmek
- lay
- yüklemek (suç)
- lay
- devirmek
- lay
- yaymak
- lay
- ayırmak
Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.
-Sami wanted to separate Layla from her family.
- lay
- tasarlamak
- lay
- dizmek
- lay
- toplamak
- lay
- ezgi
- lay
- becermek
- lay
- {f} sevişmek
- lay
- sunmak (teklif)
- lay
- sergilemek
- life lie
- (Pisikoloji, Ruhbilim) yaşam yalanı
- live a lie
- bir yalanı yaşamak
- lying
- yalan söyleyerek
- lying
- bulunan
- so you must lie in it
- kendi düşen ağlamaz
- you've made your bed, now lie in it
- (deyim) eylemlerinin sonuçlarını kabul etmelisin
- you've made your bed, now lie in it
- (deyim) kendi düşen ağlamaz
- lay
- {f} kurmak
Layla banka soygunu için komplo kurmakla görevlendirildi.
-Layla was charged with conspiracy for bank robbery.
Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu.
-Layla was charged with conspiracy to commit murder.
- a white lie
- zararsız yalan
- lay
- {f} yatır
Oyuncak bebeği yatağına yatıracak.
-She will lay the doll on her bed.
Onu buraya getirin ve divana yatırın.
-Bring her in here and lay her on the sofa.
- lay
- değdirmek
- lay
- döşemek
- lay
- arg.düzmek
- lay
- kab
Leyla'nın kabusu daha yeni başlıyordu.
-Layla's nightmare was only just beginning.
Burası Leyla'nın en kötü kabusunun başladığı yerdir.
-This is where Layla's worst nightmare began.
- lay
- isnat etmek
- lay
- yatıştırmak
- lay
- (hukuk/tıp/vb.belli bir öğrenim dalında) profesyonel olmayan
- lay
- sürmek
Leyla iyi bir yaşam sürmek istiyordu.
-Layla wanted to live a good life.
- lay
- eğitim görmemiş
- lay
- üstüne oynamak
- lay
- yüklemek
- lay
- sikmek
- lay
- hazırlamak
- let sleeping dogs lie
- işi oluruna bırakmak
- let sleeping dogs lie
- işi kurcalamamak
- lying
- yatan
Tom sokakta yatan bir ayyaşı fark etti.
-Tom noticed a drunkard lying in the street.
Otun üstünde yatan köpek benimdir.
-The dog lying on the grass is mine.
- lying
- uzanan
- lying
- yatma
Bütün gün yatakta yatmaktan usandım.
-I got tired of lying in bed all day.
- tell a lie
- yalan söyle
Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
-I think it's wrong to tell a lie.
Tom yalan söyleyemeyecek kadar dürüst bir çocuktur.
-Tom is too honest a boy to tell a lie.
- lay
- yatış
Sami ve Leyla arasındaki gerginlik yatışmaya başlıyor.
-Tensions are starting to simmer between Sami and Layla.
- lay
- {i} durum
Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.
-Layla is tired of Fadil's infidelity.
Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
-Layla was in a dangerous situation.
- lay
- uzanıyorum
- lay
- Meslekten olmayan
- lay
- yattı
İlgili Terimler
lie teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- LAY
- (Osmanlı Dönemi) f. Söyleyen, söyleyici
- LAÎN
- (Osmanlı Dönemi) Lânetlenmiş, kovulmuş, merdud. Allahın rahmetinden mahrum
- LAİN
- (Hukuk) Denetlenmiş; dinden çıkmış
- LÂİN
- (Osmanlı Dönemi) Herkesin kınadığı
- LÂİN
- (Osmanlı Dönemi) Lânet eden. Lânetleyen
- lain
- Lanetlenmiş, melun
- lain
- Lanet okuma, kargıma, kargış
- lain
- Lanetlenmiş
- lain
- Melun, kovulmuş, lanetlenmiş, istenmeyen
- lain
- Lânetlenmiş, mel'un
- lay
- Fransa'da bir kıyı ırmağı
- lay
- çamur, cıvık
- lied
- Bir çok kıtadan oluşan şarkı gibi söylenmek üzere yazılmış duygusal şiir, şarkı
- lied
- Almanca şarkı anlamında kullanılan sözcük
- lied
- Basit formda hazırlanmış, çoğu zaman Almanca sözlü eserlere verilen isim
- lied
- Bir şiir üzerine bestelenmiş müzik eseri
İlgili Terimler
lie teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- To give false information intentionally
- To be in a horizontal position
Örnek Cümle:
Our uninquiring corpses lie more low / Than our life's curiosity doth go.
- To convey a false image or impression
Örnek Cümle:
Photos often lie.
- A statement intended to deceive, even if literally true; a half-truth
- To be placed or situated
Örnek Cümle:
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
- The terrain and conditions surrounding the ball before it is struck
- A deliberately false statement; an intentional falsehood
- The position of a fetus in the womb
- make an intentionally untruthful statement, tell a falsehood; purposefully deceive {f}
- be in a horizontal position, recline; be placed in a horizontal position; rest; be located, be situated; be or remain in a particular position or condition; be, exist; extend; be acceptable (Law) {f}
- manner in which something lies, state, position, posture; lair of an animal {i}
- Norwegian diplomat who was the first Secretary General of the United Nations (1896-1968)
- position or manner in which something is situated
- untruthful statement, falsehood; deception {i}
- a statement that deviates from or perverts the truth
- originate (in); "The problems dwell in the social injustices in this country"
- To rest extended on the ground, a bed, or any support; to be, or to put one's self, in an horizontal position, or nearly so; to be prostate; to be stretched out; often with down, when predicated of living creatures; as, the book lies on the table; the snow lies on the roof; he lies in his coffin
- be and remain in a particular state or condition; "lie dormant"
- tell an untruth; pretend with intent to deceive; "Don't lie to your parents"; "She lied when she told me she was only 29"
- be located or situated somewhere; occupy a certain position
- Norwegian politician and first secretary-general of the United Nations (1946-1953). lie detector Lie Jonas Lauritz Idemil Lie Trygve
- to tell a lie, to utter a falsehood {v}
- an untruth or falsehood uttered with a criminal intention, a fiction {n}
- to rest, lean, stay, remain, cost, belonging to {v}
- no
- Where the ball is in relation to the ground it is resting on The more embedded in the grass or sand the ball is, the worse the lie Lie also refers to the angle of the sole of the clubhead to the shaft
- To be or exist; to belong or pertain; to have an abiding place; to consist; with in
- A fiction; a fable; an untruth
- Anything which misleads or disappoints
- A falsehood uttered or acted for the purpose of deception; an intentional violation of truth; an untruth spoken with the intention to deceive
- recline, rest, or stay, as in: I felt faint and needed to lie down
- be and remain in a particular state or condition; "lie dormant
- The angle between the shaft and the ground line when the club is measured in normal playing position
- 1 the quality, manner, style, way, or position relative to level in which a ball rests on the ground (e g , good lie, bad lie, downhill lie, uphill lie, sidehill lie, fluffy lie, flier lie, and so on) 2 can also refer to the number of strokes taken up to the current moment on a given hole when the ball is at rest Example: Typically a lie would be considered bad if it was not largely exposed or where clean contact would not be possible 2 I was lying 3 after I dropped out of the hazard
- assume a reclining position; "lie down on the bed until you feel better"
- The lay of the ball
- The angle, measured in degrees, of the club's shaft when the club is set in the address position as measured from the shaft to the sole of the clubhead Iron sets typically range from 57 degrees (2 iron) to 64 degrees (SW)
- An intentionally false statement; a falsehood
- (illustrated)
- To lodge; to sleep
- The position of the ball at rest
- What we do quite a lot
- have a place in relation to something else; "The fate of Bosnia lies in the hands of the West"; "The responsibility rests with the Allies"
- Situation in which a ball finishes after completion of a stroke The lie can vary from good to bad, depending on how far the ball has settled down in the grass or, in the case of a bunker, in the sand
- The position or way in which anything lies; the lay, as of land or country
- (Anglo-Saxon, lige, a falsehood ) Father of lies Satan (John viii 44) The greatest lie The four P's (a Palmer, a Pardoner, a Poticary, and a Pedlar) disputed as to which could tell the greatest lie The Palmer said he had never seen a woman out of patience; whereupon the other three P's threw up the sponge, saying such a falsehood could not possibly be outdone (Heywood: The Four P's ) White lies (See White )
- A very poor substitute for the truth, but the only one discovered to date
- be lying, be prostrate; be in a horizontal position; "The sick man lay in bed all day"; "the books are lying on the shelf"
- 1 the quality, manner, style, way, or position of a ball on the ground (e g , good lie, bad lie, downhill lie, uphill lie, sidehill lie, fluffy lie, etc ) 2 can also refer to the number of strokes taken up to the current moment on a given hole when the ball is at rest Example: "My drive went into the rough but I had a pretty good lie and got onto the green without any trouble" 2 "I was lying 3 and hitting four after I dropped out of the hazard "
- a statement that deviates from or perverts the truth position or manner in which something is situated Norwegian diplomat who was the first Secretary General of the United Nations (1896-1968) tell an untruth; pretend with intent to deceive; "Don't lie to your parents"; "She lied when she told me she was only 29"
- Acronym for Line Islands Experiment, a GARP project
- split or spiraling force
- To be situated; to occupy a certain place; as, Ireland lies west of England; the meadows lie along the river; the ship lay in port
- angle made by the shaft of the stick and the blade
- To be still or quiet, like one lying down to rest
- be located or situated somewhere; occupy a certain position have a place in relation to something else; "The fate of Bosnia lies in the hands of the West"; "The responsibility rests with the Allies"
- To utter falsehood with an intention to deceive; to say or do that which is intended to deceive another, when he a right to know the truth, or when morality requires a just representation
- An "exaggeration" Mom uses to transform her child's paper-mache volcano science project into a Nobel Prize-winning experiment a
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.